-Umut, bazen beklemekten de öte bir şeydir-
Çoğunluğun ezici gürültüsü arasında, kendine yalnızlıkla beslenen bir sessizlik seçti. Boş gözlerle baktığı deniz, adeta güneşle sevişiyordu; sıcak ve kızıl... Fonda hiç anlamadığı bir dilde söylenmiş şarkı çalıyordu ve aslında haddinden de fazla şey anlatıyordu o an. Soluk almak bile o an, ona dünyanın en zor şeyiymiş gibi geliyordu. Hiçbir mistik zırvaya ihtiyaç duymadan, sadece 'dur' dedi diye, hayat o an dursun istiyordu.
Elindeki
çay bardağı sıcak olduğu halde elini yakmıyor, bardak yavaş
yavaş üşüyordu. 'Ölüm gibi' dedi, bardaktan bir yudum almadan
önce. Sonra tekrardan denizle güneşin sessizce yakınlaşmasını
izlemeye devam etti. 'Ne de güzel sevişiyorlar milyarlarca yıldır' diye geçirdi içinden... Ve bir mırıltı döküldü dilinden, 'çok da zor değilmiş' diye... Göz
pınarlarındaki yaşı hisserken yutkundu lafın ötesini.
Fondaki
şarkı, elindeki çay bitmişti. Deniz tüm ihtişamına
güneşi hapsetmişti ve garsonlar da sandalyeleri ters çevirmeye
başlamıştı. Birden omuzuna bir el temas etti bu esnada. Göz
kapağı bile kıpırdamadı. Garsonun 'git' demesini istemediği
halde, gelmesini bekliyordu. 'Tamam' dedi, 'birazdan kalkacağım.'
Anlık bir sessizlik oldu ve kararlı bir kadın sesi böldü o
sessizliği: 'Birazdan gidişini izlemek için gelmedim onca yolu.'
Kadın, ayağa fırlamasını bekliyordu. Lakin o, iyice gömüldü bir anda oturduğu sandalyeye. O kadar ümitsizdi ki... Bu sesin gerçek olduğuna inanamadı. Bir hayalin oynuna gelmemek için, inadına dönmedi arkasına. Zaten mecali de yoktu... İlikleri boşalmıştı. Bir kuvvetle 'geç otur o zaman' dedi, 'bu ânı birlikte sonsuz yapalım...'
İstemsiz bir ürperti sardı tüm bedenini. Bir cevap, gerçeklik kokan bir ses bekliyordu.
Geldi mi o ses?
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder