Öne Çıkan Yayın

Bir "at izi it izi" hikayesi

Reina saldırısının katilinin aranma süreci, Susurluk kazası sonrası dönemin popüler isimlerinden Yeşil lakaplı Mahmut Yıldırım ile i...

27 Aralık 2011 Salı

Sokak Sesleri


Sokaklar ses veriyor…
Lambalarda sinekler vızır vızır…
Yolda lastik izi,
Karıncalar
                                Usul
                                               Usul
Şarkı söylüyorlar,

Telleri
                Vızır      
                               Vızır…   
                              
Şinanay geceler ışıl ışıl
Çöpçüler yine nöbette
Haşur huşur
El pençe divane
Beyler gezer
Meyhane meyhane
Aşıklar Fındıklı parkında
Gülhane’de…
Çapkınlar İstiklal’i arşınlar
Adım adım.
İşçiler otobüste sıkış sokuş,
Mektepliler gezinir sokakta
Ders vakti,
Akıllar bir karış havada
Vah!.. Vah!.. Vah!..

Dedem ne güzel söylerdi
“diyom Tahtalıkoye gidim, ama almıyor,
Ne’dim?”
Kafamda iki tahta eksik,
Boşa çakılmış çivi gibi kelimeler,
Şuuruma batıyor.

Sokakta ses arıyorum,
Kaldırımlar yarım metre,
Yerden yüksek oynuyor
Mektep dönüşü çocuklar,
Mektep de ne güzel kelimedir?
Okul diye midemizi yumrukluyor
Sabah sabah kalkmalar, ödev yapmalar…
Penceresinden çocuk sesleri geliyor,
Bir öğlen vakti, bahçesi dolmuş taşmış mektebin.
Az sonra hoca ezana başlıyor,
Kuş uçuşu 100 metre uzağındaki hoca
İmrenircesine bir oktav üstünden
Geriden geriden eşlik ediyor,
Dalgının biri yolu mu şaşırmış ne,
Yeşil yanmış avel avel bakınıyor
Arkada belli ki memur emeklisi bir amca,
Yeni evlendirdiği oğlu ile yaşıt arabasının kornasını dövüyor
“hadisene be angut!”

Angut demişken;
Gerçekten lezzetsiz miydi şu Angusların tadı,
Bizim damağınıza mı işlenmiş milliyetçi tatlar?
Kurban bayramından yeni çıkmış bir memleket,
Etin kilosu 30 liranın da üstünde,
14 liraya gelmiş kurbanlığın kilosu,
Allah rızası için dini vecibesini yerine getirenler pek de bir mutlular,
Kestiler de kurbanlarını çol çocuk ete doydu,
Üç beş gün.

Sokaklar şimdi pek bi sessiz…
Ara sokaklarda, ayyaşlar,
Köşe başlarında polisler,
Caddenin ortasında ise
Geceden tırsan mecburi geççiler dolanıyor,
İkircikli ikircikli...
Her biri bir diğerinden tırsıyor hafiften,
Bu gece de böyle bitsin telaşıyla
Uykusuzluğa direniyor gözler,
Rüzgar sessizliği öpüyor usulca
İnceden bir titriyor bedenler…

Sokaklar pek bi yalnız,
Güneş nazlı nazlı doğuyor,
Akşamcılar mesaiyi,
Mesaiye koşturanlara bırakıyor.
Beşiktaş-Kadıköy, Kadıköy-Karaköy, Üsküdar-Eminönü vapurları
Salına salına yollanırken bir o limana bir bu limana,
Hafif bir siren sesi ile birbirine selam çakıyorlar.
Tabi o hafif siren sesi,
“bisssmillaaahh!” diye irkiltiyor henüz uyanamamış garibim tezgahtar Memedi…

Memed, Eminönü’nde hırdavat falan satan küçük bir dükkanda asgari ücretin biraz üstü bir paraya çalışıyor.
Sabah 6.50 vapuruyla karşıya geçebilmek için,
Ümraniye’deki  eski 1 Mayıs, şimdiki Mustafa Kemal Mahallesi’nde bulunan evinden 6.00’da yola çıkıyor.
Bunun için de saat 5 buçukta uyanıyor.
3 yıl sekiz ay önce evlendiği karısı Selma da kahvaltı hazırlamak için
Sabahın kör koyu saatinde Memed’le birlikte dikiliyor ayağa.
Küçücük odada bir arada yattıkları 7 aylık bebeleri Büşra’yı hafiften bir yokluyor ilk başta Selma
Uyanmış mı diye.
Sonra başlıyor mesaisi saat 5’i 45 geçe…

Sokaklar pek bi isyankar bu sıralar…
Belediye yine zam yapmış toplu taşımaya.
Memed aylık mavi kartını doldurmaya gittiğinde öğreniyor bunu,
İçi bir cız ediyor, basıyor kalayı,
Hükümetinden tut da, belediye başkanına kadar;
Ama bir yandan da korkuyor
Sesli sesli isyan etmekten…
İti var, köpeği var,
Polisi var, copu var!

Lakin, bizim Memed gibi içinden söylenmeyi sevmeyen
Fakülteli talebeler,
Sabahın 7.30’unda sözleştikleri gibi,
Beyazıt’tan belediye binasına doğru yürüyüşe çıkıyor.
Toplasan 50 kişi var yok…
35 kişi taşıyan 6 tane otobüsten iniyor memur beyler.
Öncesinden bu mesnetsiz ve kendini bilmez anarşik talebelerin ayaklanacağını işiten
Çevik çomak, -pardon- çevik kuvvet doluşuyor tarihi meydana…

İşte yine başlıyor sokakların gümbürtüsü…
Marşlara, sloganlara duman efekti veriyor gaz bombası,
Her biri usta davulcu insandan bozma robot görünümlü çevik kuvvet
En güzel sesin geleceği noktayı arıyor isyankar “anarşikin” bedeninde…
Nasıl oluyorsa, her seferinde en yüksek perdeden ses verecek noktayı da buluyor insafsız!

Yani  yine başlıyor sokağın melodisi…
Korna seslerine ara nağme oluyor seyyar satıcının pilli kurmalı oyuncak bebeği.
Basamakta bankacı ve şirket çalışanı süslü kadınların topuk sesleri…
Günün ilk müzisyenleri tabii ki darbukatör Çingene çocukları.
Bu arada Mendilci Bedrettin’i unutmamak gerek!
Hala vicdanlarımızda yankılanıyor tepesine inen şamar sesleri!

Sokaklar yine ses veriyor…
Hayat pek bi yüksek perdeden çalıyor sazını,
Çazur çuzur…
Hayat, utanmadan akıp gidiyor,
Her giden an, bir sonraki gelecek olan ana bırakıyor anılarını.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder