Öne Çıkan Yayın

Bir "at izi it izi" hikayesi

Reina saldırısının katilinin aranma süreci, Susurluk kazası sonrası dönemin popüler isimlerinden Yeşil lakaplı Mahmut Yıldırım ile i...

28 Aralık 2011 Çarşamba

Adi adam


***
...Ben, bugün, seven bir insanın incindiği zaman ne kadar sevgisinin kine dönüştüğüne şahit oldum. Bugün, aylarca birikmiş bir sevginin nasıl nefrete dönüştüğünü filmde değil, bizzat gerçek hayatta gördüm. Bir insanın ne kadar basitleşebildiğine şahit oldum. canı yanmış bir insanın neler yapabileceğini gördüm. 
Bir erkeğin minibüste, bütün insanların ortasında gözünden yaşların döküldüğüne tanıklık ettim bugün. kulaklığın ardındaki müziğe hapsolduğunu bizzat hissettim. 
Sanki onulmaz bir yara biriktirmişti gözlerinin ardında. içinde ormanlar yanıyordu da dışarıdan hiç kimse görmüyordu bile. Öyle bir fanus yaratmıştı gözlerinin ardında. 
Ben bugün, vicdanı ile gururu arasında Arafta kalmış bir insanın çaresizliğine bizzat tanıklık ettim. 
Gururun insanın en büyük düşmanı, ama en büyük de yöneticisi olduğunu gördüm de, korktum bugün. 
Ben bugün, içindeki insan sevgisini en müreffeh ruh haliyle yaşayan bir insanın nefrete ve kine nasıl esir düştüğüne bizzat şahit oldum. 
Gözlerimle, kulaklarımla tanıklık ettim, sevgi ile nefretin huysuz iki kardeş gibi bir insanın içini içini kemirdiğine...

***
O, hata yapmaktan hiç korkmadan, ama yaptığı hatayı telefi etmek için de her türlü çabayı gösterecek kadar samimi bakıyordu hayata. Hayatta tek bir derdi vardı, kimse ardından "o, kötü bir insandı" demesin. Bu nedenle hep ezik bir karakter gibi görünmeyi bile yedirdi kendine. Fırtınaları hep içinde kopardı. Kendini boğdu gözlerinden akan sellerde. Kelimeleri kusmaktansa boğazına düğümlemeyi her zaman tercih ederdi ama biraz da boş boğaz ve sabırsız bir insandı. Öyle söylenir söylenmez demeden içinde ne varsa ulu orta kusardı. Laf ağzından çıktıktan sonra ölçüp tartma işine geçerdi. Ama herkes de bilirdi ki, niyeti kötü değildir. Nedense, bir şekilde anlardı insanlar onun içinde art niyet barındırmadığını. Buna karşın, bir o kadar da fevri ve inatçı bir karakteri vardı ki, aslına bakarsanız tam bir çelişki yumağı gibi kendi içine ikame bir hayat yaşardı da, dışarıdakiler onun hayatın hiçbir sillesine tanıklık etmemiş, henüz toy ve biraz da tuhaf bir karakter olduğuna kanaat getirirdi. 
İşte böyle bir karakter iken, iş münasebetlerinde her ne kadar cabbar cemal gözükse de, mesele sosyal ve gönül ilişkilerine geldiğinde bir o kadar zayıftı. Örneğin, o aramasa pek arayıp halını hatırını soran arkadaşı yoktu. Arayanlar da zaten ya bir şey isterlerdi ya da bir konuda haberdar ederlerdi. 
Aşk meseleleri yönünden ise hiçbir zaman talihi gönül teline dokunan perdeden başlamadı nağmesine. O, hep tesadüfler silsilesinin kancasında rüzgarın estiği yöne savruldu da, durulduğu yerlerde huzurun adından ötesini göremedi. 
Zaten o kanca da boynuna pek de münasip yaşlarda takılmaya başlamamıştı. Farzı misal, ilk aşk deneyimine yüksek tahsil zamanlarında tanıklık ettik. Pek de karakter mertebesinde eşdeğer olmadığı bir kadına sırf bir tesadüf eseri karşılaşmışlığın verdiği cesaretle gönül bağlama girişiminde bulundu ve kendisinin de nasılını anlamadığı bir şekilde ilk aşk macerasının içinde buldu kendini. 
Sevgi ve sancının aynı anda akor bulduğu bu ilişki sekiz ayda miadını tamamladığında bizim acemi pek bi yıpramış ve henüz ilk deneyimi olmasına karşın epey de bir deneyim edinmişti. 
Bu gah başarısız gah ders dolu ilk deneyimin ardından bizimkisi epey bir süre gönül işleriyle yan yana gelmeyi başaramadı. Her daim aklını meşgul edecek kadınlar biriktirdi elbet gündelik yaşantısında, lakin mesele ilişki kurma mertebesine ulaştığında bizimkinin bahtsızlık kasedi başa sardı kendini. 
Gel zaman git zaman, bizim şaşkın hayattan biraz daha -en azından gönül işlerine karşın- dersini almış iken, uzunca bir zaman aşk oyunlarını gizli saklı kaçamak münasebetlerle geçirmeyi kendine haz veren bir meşgale haline getirdi. Ta ki, bir gün yine bir tesadüf kapısını çalana dek...
Bir tanıdık vesilesiyle hayatına aslında kendisi hakkında ufak bilgiler sahibi olduğu lakin şahsen tanımadığı bir insan peydah oldu. Aslında aşk oyunlarını oynayacak cesareti ve kendine güveni olmayan bu kendine çapkın lakin mazbut delikanlı, "Çok vakit tahsis ettik yalnızlığa, vakit sevmek vaktidir, gazamız mübarek ola" diyerek, yeniden gönül işlerine işletmeye verdi yüreğini. 
Karşısındaki müstesna kadın pek de bir uygundu kendisine. Pek bi seveceğini düşündü. Lakin kadın, biraz sessiz, çekingen ve ürkek görünümlü idi. Zor oldu ilişkilerinin başlaması. Zaman içerisinde bizimkisi öğrendi ki, kadının sıkıntısı geçmiş acı deneyimlerinden öte geliyor. İşte hikaye de buradan itibaren başladı...

***

(Maneviyat ve fikriyat müsaade verdikçe kaldığı yerden devam edecektir!)

1 yorum: